iki ocak - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

iki ocak

öksürüğüm geçmedi. özellikle sabahları nöbet şeklinde geliyor. anlaşılan şurup etki etmiyor. o yüzden bir çay kaşığı kestane balı yiyorum. o biraz iyi geliyor. normalde baldır, reçeldir bu tarz tatlıları sevmem, yemem de. lakin şirket danışmanımız haldun bey sağolsun hasta olduğumun ertesi günü erzurum'dan kendine özel olarak getirttiği kestane ballarından bir kavanozu masama koydu ve "her sabah sadece bir kaşık" dedi gülümseyerek. bu şeker gibi adamı kırmak olmazdı. kavanozu  eve götürdüm o akşam. lakin on beş gündür yüzüne bakmıyordum. şimdi şifa oluyor. çok yaşa sen haldun bey. çok yaşa.
.
az önce dışarı çıktım. karın şiddetli yağdığı, evden çıkamadığım akşam eczacı iş yerinde kalan reçete aslı olmadan getirmişti ilaçları. böyle güzel insanlar hâlâ var. reçete aslını verdim. içten gülümseyerek teşekkür etti. asıl ben teşekkür ederim diyerek mutlu ayrıldım oradan.  kar ve buzla kaplı sokaklarda aylak aylak yürüdüm bir süre. kayıp düşmemek için kısa ve dikkatli adımlarla yürüyen insanları izledim. karşı karşıya ve göz göze geldiklerime sebepsiz gülümsedim. bazıları aynı içtenlikle gülümsedi. bazıları "deli mi bu" der gibi bakıp geçti. vazgeçmedim. yürümeye devam ettim. soğuğu ve temiz havayı tüm hücrelerimde hissettim. seni düşündüm. iki kere sarıldım. bilmiyorsun.
.
karda yürürken çıkan o kart kurt seslerin dinlediğim müziğe karışmasını nasıl sevdiğimi hâlâ anlatamıyorum. ama çok seviyorum. tıpkı bardaktan boşalırcasına yağan yağmura yetişmeye çalışan araba sileceklerinin çıkardığı o hoyrat sese olan sevgimi anlatamayacağım gibi. ama işte; hiç bir sesi, ama hiç bir şeyi seninle olan sessizliğime değişmem. bunu biliyorsun..
.
güneş, iki gündür topladığı karları adeta iade ediyor şimdi. ne güzel. bu tarifi imkansız kış ve kar sevgimi kendime izah edemiyorum. izah etmek istiyor muyum? emin değilim. lakin bildiğim; varlığının, varlığımı doyurduğu.
.
.