bilmemek artık çok ayıp bayım - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bilmemek artık çok ayıp bayım


istanbul, 23.nisan.ikibin.15 

"seçemediğini değiştiremez bazen insan. hayatın dümen suyuna gitmenin riyasıyla devam eder yoluna" diyor yazar.

bu çıkmaz yola girdiğimde genç sayılabilecek bir yaştaydım. ama olan bitenin, kendimi nasıl bir karanlığa attığımın farkında değildim. farkettiğimde biraz daha yaşlı idim.  çıkışın imkansız olduğunu anladığımda ise daha da yaşlı. 
.
sonra bir gün bekir'le karşılaştım! sessizce dinledik birbirimizi. nihayetinde hayatımın orta yerine yerleşecek o meş'um cümleyi söyledi bana; "yolu yok çekeceksin, isyan etmenin faydası yok.kaderin böyle.yol belli,eğ başını usul usul yürü şimdi."

o gün bugündür yürüyorum. bazı yazıyorum bazı okuyorum. bazen de izliyor ya da dinliyorum. ama hepsinden yarım yarım. hiç biri tam değil. tıpkı hayatım gibi. biraz ondan biraz bundan.  dedim ya hep yarım. 
yazarı tarafından yarım bırakılmış bir roman gibi hissediyorum çoğu zaman.
.
şimdi mesela bir istanbul metrosundayım.  işe gidiyorum.  ters yöne gittiğim için vagon kalabalık değil hatta boş denecek kadar sakin.  çantamdaki kitabı çıkarıyorum. ruhsal anlamda birbirine taban tabana zıt iki kitabı aynı anda okuyorum bu dönemde. biri huzuru öteki huzursuzluğu anlatıyor. garip belki ama ikisi de ayrı haz veriyor. bunu neden yapıyorum bilmiyorum.  

ne mutlu ne de mutsuzum. uzun zamandır böyle bu. sanki biri düğmeye basmış ve zamanı durdurmuş gibi. halihazırdaki otomatik hareketlerimiz bir motorun elektriğini kestikten sonraki devinimini tamamlamak için yaptığı mecburi dönüşler gibi.  etrafımdaki insanlara, eşyalara ve hatta zamana, her şeye ve herkese karşı bir vurdumduymazlık, bir nötrleşme hali.  neden ve nasıl?  bilmiyorum. tıpta yahut herhangi bir ilim dalında karşılığı var mıdır? onu da bilmiyorum.
.
"huzurlu kitabı" okumayı bırakıp telefonumun not bölümüne bunları yazıyorum şimdi. insanın istediği şeyi istediği anda yapması ne büyük bir nimet. ama ve öte yandan her zaman söz konusu olmuyor işte böyle şeyler.  ya da bahane katsayımız ortalamanın çok üstünde. her şey gibi bunu da bilmiyorum.
.
ineceğim istasyona yaklaşırken  sezen kulağıma  "gidemem"  diye fısıldıyordu. az önce okumayı bıraktığım kitapta ise  "ve gittik" diyordu serap teğmen.  
gitmek ve kalmak. işte bütün mesele!
bazen düşünüyorum da; acaba imkansız, ütopik bir hayal gibi gözüktüğü için mi böyle sımsıkı tutunuyoruz gitmek fiiline.
bilemiyorum!
.
son çalan şarkı : lisa hannigan - ı dont know