beş vakit - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

beş vakit

sabah
onlarca araç, yüzlerce insan her sabah aynı yöne, güneşe doğru ilerlemeye çalışıyoruz otoban trafiğinde. derdimiz, zorumuz ne bilmiyorum? hep aynı yerde sıkışıp kalıyoruz. beklerken kimi sigara içiyor, kimi kahvaltı ediyor, kimi de diğer araçtaki insanları ya da çevreyi izliyor. ben soğuktan büzüşen parmak uçlarımı ısıtmaya çalışıyorum. henüz ekimin onüçü olmasına rağmen kış erken indi bünyeme. kışın geldiğini büzüşen parmak uçlarımdan anlıyorum. sorun değil yıllardır alıştım buna. tıp da çaresini bulamadı zaten. hem bu tür soğuma ve üşümelere alışıyor da insan kalbinin soğumasına bir türlü alışamıyor. anılarının birer birer hafızasından silinmesine anlam veremiyor. zor geliyor alışmak sevmekten böyle anlarda. düşünüyorum, düşünüyorum yine. çok düşünüyorum. fakat çıkamıyorum işin içinden. sonra işte bu yazıp çizme işleri de saçma, anlamsız geliyor bazen. yaşamak gibi! telefonumun birbirine dolanmış ve bir türlü açılmayan kulaklığı gibi karmakarışığım bugünlerde. ne yapacağım? bilmiyorum..

öğlen
burada işe başladığımdan beri öğle yemeği için ilk kez bugün dışarı çıktım. ne zamandır gözüme kestirdiğim bir lokantaya gelip oturdum. nezih bir yere benziyor. garsonları ilgili ve de saygılı. şu an için tek müşterisi benim. nilüfer şarkıları çalıyorlar. en çok bu hoşuma gidiyor sanırım. "dünya dönüyor sen ne dersen de" diyor nilüfer o billur sesiyle. allah için çok da güzel söylüyor. lakin bu şarkıyla birlikte yine bir düşüncedir alıyor beni. yemeği yarıda bırakıyorum. çay söylüyorum. yanında sigara hiç fena olmazdı diye düşünüyorum. ama yanımda sigara yok. biliyorum istesem bulup getirir bu son derece kibar garson. ama ve sanırım utanıyorum istemeye. onun yerine hesabı istiyorum...


ikindi
penceremin kenarına konan küçük, sevimli kuşları izliyorum bir süredir. ama ben asıl yükseklerde kâh süzülüp kâh pike yapan o beyaz kuşlara öykünüyorum. kıskanıyorum onları. onlar gibi olmak , uçup gitmek istiyorum. uçup gitmek...

akşam

üç yıl önce sezen şarkılarından yaptığım listeyi dinliyorum şimdi. annem karadayı seyrettiğini sanıyor ama oturduğu koltukta uyuyor. son zamanlarda çok üzdüm o'nu. bir bakıma özür ziyaretine geldim bu akşam. ama ve sanki özür dileyen kendisiymiş gibi en sevdiğim yemekleri yapmış yine. yemekten sonra çay içip lafladık biraz. şu hayatta keyif alarak yaptığım çok az şeyden biri son sekiz yıldır. eskiden yapmazdık hiç. hatta hiç konuşmazdık. babamın ölümünden sonra  bazen susarak ve bazen kısa cümlerle ama mutlaka eskisinden çok konuşuyoruz. babamla da konuşmazdık hiç. ama allah biliyor ya ben en çok babamı sevdim.
ama bir kez olsun seni seviyorum diyemedim dünya sözüyle.
o da bana demedi bir kez olsun. fakat ikimizde biliyorduk birbirimizi sevdiğimizi. hayat işte bazen çok acımasız. ikinci şansı ne hak edene ne de etmeyene, hiç kimseye vermiyor. sevdiğini söylemeye, sıkıca sarılmaya geç kalmamalı insan...

yatsı
seni düşünüyorum..

.