tik tak - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

tik tak

telefonumun şarjı yüzde otuzüçlük bir zaman diliminin kaldığını söylüyor. dolayısı ile blogu yazıp gönderebilmek için zamanı iyi kullanmalıyım.
altmış yedi gün sonra baba evindeyim. ve babamın öldüğü odada. son günlerinde devamlı baktığı ve boyasının rengiyle ilgili itirazlarda bulunduğu duvara bakıyorum şimdi ben de. aklımdan onlarca düşünce geçiyor. lakin lanet olası saatin sesi düşüncelerimin bir araya toplanmasına izin vermiyor. bir canlıymışcasına hatta kıskanç bir fani misali odadaki diğer eşyaları hiçe sayarak tüm dikkati üzerine çekmeye çalışır gibi.
tik-tak tik-tak tik-tak
ve sonunda bunu başarıyor.
hiç halim olmamasına rağmen karışık düşüncelerimden sıyrılıp yattığım yerden şöyle bir doğruldum. yattığım kanepe buna itiraz edecek gibi olduysa da yumuşak ve basit bir el hareketiyle buna mani oldum. ağır adımlarla saat hazretlerine yanaştım. masmavi çerçeve içindeki siyah roma rakamlarının her birine dikkatlice baktım. diğer saatlerden farklı değil gibiydi başta. tik-tak tik-tak. farkı zamanı diğerlerinden yüksek sesle kaydetmesiydi. ve sanki bir şeyler anlatmak istiyordu bana. sinirli gibiydi aynı zamanda. geçmişimle mi yoksa geleceğimle mi ilgiliydi anlattıkları? merak ediyordum. ama anlamıyordum. yaptığım yanlışlar mıydı yoksa yapmadığım doğrular mıydı yüzüme haykırdığı? belli ki çok dolmuştu. lakin ben onu anlamıyordum. anlamak istemiyordum. anlamak işime gelmiyordu. o yüzden annemin şaşkın bakışları altında bir çırpıda paramparça edip çöpe attım bu gürültücü aleti. 
pişman mıyım? 
belki. 
yine olsa yapmazdım! 
çünkü ve zira sesi hala kulaklarımda. tik tak tik tak tik tak tik tak tik tak 
.